2 Kasım 2010 Salı

Hey Kankalar!

  Geçen yazdığım yazıyla kendimi sizlere tanıtmıştım. Madem tanıştık, kankayız artık. N'aber kanka? Bu arada, merak ediyorum, nasıl bir şey bu kankalık kurumu? Kan kardeşlik, en azından iki bin yıllık bir gelenek olduğunu biliyorum, böyle zulüm görmemiştir.  Kan kardeş  kankalığın evrimleşmiş hali mi? Bilemem, ama bildiğim bir şey varsa, kolpa olduğudur.  Ayrıca  sadece "selam"laştığı için akşamına feysbukta arkadaşlık teklifi gönderen güruh gözümden kaçmıyor. Selam versin, ekle, bir daha görüşme... Bir önceki yazımın başlığından gaza gelen olursa, son derece megalomanca itiraf ediyorum, avucunu yalar.

  Birkaç gün evvel arkadaşlarla eğlenmeye gittik. Şarkılar, türküler filan... Çapraz masadaki kız o kadar yüksek sesle şarkılara eşlik ediyordu ki, hepimizin dikkatini çekti. O kadar ilgilendik ki, çıkma teklif edecektik, ama sonra fark ettik, karanlıkta bile vahşete düşüren yüz ifadesi neden o kadar yüksek sesle şarkıya eşlik ettiğini anlatıyordu. Gerçi bu, geleneksel kızların anlaşılmamak üzere yaptıkları feysbuk oyunları gibi bir şey mi diye merak ediyorum? “Nasıl da anlaşılmazız erkekler bizim ne dediğimizi bilemedi, bence çok etkileyiciyiz holley!” amacı yerine bu hatun kişi, “bakın, ne güzel şarkılar söylüyorum, ne yaptığımı anlamayan erkekler beni dinliyor holley!” amacını taşıyor olabilir mi? Belki… Aslında kızların meşhur feysbuk hareketlerinin de göğüs kanseriyle ilişkisini anlamadım, kesilen memelerini çantalarında mı taşıyorlar? Mümkün… Bir kadının çantasından nelerin çıkacağını bilemezsin tabii. Aman canım neyse, aynı gece,ilerleyen dakikalarda fazla sıvı tüketiğim için prostat psikolojisine girdiğim anlarda tuvaletin hep dolu olması acayip canımı sıkıyordu. Sonra fark ettim ki, dolu filan değilmiş. Bildiğin, ışığını açık unutmuşlar. Buna neden olan şahıs, şikayetim üzerine "Prostatlar Sendikası" tarafından kırmızı bültenle aranıyor. Yakaladıklarında ... Hemen fesatlık yapmayın, adamlar zaten prostat öyle bir şey yapamazlar. Sadece "neden böyle yapıyorsun canım kardeşim?" diyeceklermiş. Tabii birinin bunu yapması gerekiyordu artık.

  Ailece televizyon izlemeyi seviyoruz. Bu şekilde çok ciddi aile bağlarına sahip olduğumuzu sanıyoruz. Salak değiliz, orta halli bir Türk ailesiyiz sadece. Favori programımız “evcilik oyunu”dur. O kadar içten, o kadar samimliler ki, duygusal anlarda bildiğin ağlıyoruz. Denizin ortasında partneri kaçırılan balık etli hatunun haline çok üzülmüştük misal. Gerçi o kadar kameranın önünde bir insan nasıl kaçırılır anlamadık ama yine de duygulsala bağladık. Söyledim ya, orta halli bir Türk ailesiyiz diye. Ayrıca “yok böyle dans” adlı yarışma da gözdelerimiz arasına girmeyi bekliyor. Hele Güneri Civaoğlu’nun o kıvrak ve bir o kadar etkileyici dansı bizi bizden aldı. Bir baktık, ana, baba,bacı, kardeş epey dans ediyoruz yani. Sonra “n’oluyo’ lan!?” dercesine birbirimze bakıp sessizce koltuklarımızdaki yerlerimizi aldık. Çok utandık birbirimizden, ancak bir yandan da Güneri Civaoğlu’na özendik. Garipti. Zaten ünlülerimizin para amacı gütmeden sadece eğlenmek(?) amacıyla bunları yapması güzel de neden salakça oturup bunları izleriz? Affedersiniz, salak değiliz, sadece orta halli bir Türk ailesiyiz. Ayrıca o televizyon kumandası nasıl bir hakimiyet göstergesidir arkadaş! “Buraların kralı benim lan.” Mesajı ancak bu kadar güzel verilebilir. Anlamadığım bir nedenle bu hakimiyete kayıtsız şartsız babalar hakim oluyor. O kadar özeniyorum ki, televizyon kumandasına sahip olmak üzere baba olmak istiyorum. Taşıyıcı anne tekliflerine açığım. Babam yine “zap” yapmaya başladı. Evet, şu anda resmen babama imreniyorum. Hiç takmadan, fikir sormadan zap yapıyor adam. Sanırım dünyanın en güzel anıdır onun için. Onun için dünyanın en güzel anı olsa bile benim için kötü bir yandan da… Babam ne zaman zap yapsa beni sallamıyor. Hayır, sallamaması neyse de adam bir anda muhteşem bir pazarlık yetisi kazanıyor. “Baba arkadaşın doğum günü var, gidebilir miyim?” ve babamın cevabı “git.” Şimdi can alıcı noktaya geldik “bir 50 lira iyi olurdu.”  babamın cevabı “cebimden 20 lira al” ister istemez “tamam.” Diyorum. Neden tamam diyorum onu da bilmiyorum, öyle bir havası oluyor ki, “tamam” demek zorunda hissediyorsun kendini. Yücelerden yücesin televizyon kumandası…

  Okulumda, üniversiteye yeni başlayan arkadaşların deyimiyle, “vizeeeeeeeeee!!!11” dönemindeyiz. O nedenle bu yazıyı biraz geç yayınlamak durumunda kaldım. Umarım sizleri çok kızdırmamışımdır. Ayrıca o “vizeeeeeeeeeeee!!!11” yazan adamı bir yakalarsam... Bu sefer yanlış anlayabilirsiniz, bu kafayla her şey muhtemel. Herneyse sevgili dostlarım artık ayrılık vakti, haftaya yeni bir yazıyla görüşmek dileğiyle, esenlikler...

1 yorum:

  1. eline sağlık panpa
    ama ben tabuları yıktım babama hamurdan bi kumanda yaptım eğlenio şimdi :D sen de denemelisin

    YanıtlaSil